Yeni araştırmalar, oyun ve internet bağımlılığının bilişsel davranışçı terapi ile uzun vadede gerçekten başarılı bir şekilde tedavi edilebileceğini öne sürüyor.
İnternette gezinmek ve oyun oynamak hiç şüphesiz iyi ve rahatlatıcı olabilirken, bazı insanlar için bu bir sorun haline gelebiliyor. Bu nedenle, 2018’de Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Hastalık Sınıflandırmasına resmi olarak yeni bir girdi ekledi: Günlük aktiviteler üzerinde olumsuz bir etki yaratacak kadar aşırı oyun alışkanlıkları ile karakterize edilen oyun bağımlılığı.
O sırada araştırmacılar, bilişsel davranışçı terapinin (CBT) bu durumla mücadele etmek için yararlı bir araç olabileceğini düşündüler. Bu terapi, obsesif-kompulsif bozukluk, anksiyete, yeme bozuklukları gibi diğer obsesif durumların tedavisinde yaygın olarak altın standart olarak kabul edilen nispeten basit ve pratik bir terapi.
JAMA Open Network dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma, bu hipotezi destekleyen ilk kanıtı sunuyor. Yazarlar, “Bildiğimiz kadarıyla, bu küme randomize klinik çalışma, manuelleştirilmiş bir önleme programının uzun vadeli etkilerini araştıran ilk çalışmadır” diyor ve devam ediyorlar: “Bu müdahale, 12 ay boyunca oyun oynama bozukluğu veya tanımlanmamış internet kullanım bozukluğu semptomlarını etkili bir şekilde azalttı; bu, yeni tanınan bu bozuklukla başa çıkmada klinik, bilimsel ve politik olarak önemli bir adımdır.“
Çalışma, yaşları 12 ile 18 arasında olan ve “risk altında” olarak kabul edilen, yani “yüksek oyun oynama bozukluğu ve tanımlanmamış internet kullanım bozukluğu belirtileri” gösteren 400’den fazla öğrenciyi takip etti. Bu öğrenciler iki gruba ayrıldı: Tedavi almayan bir kontrol grubu ve PROTECT adlı bir BDT kursu alan bir müdahale grubu.
Takip eden görüşmeler, ilk olarak bir ay sonra, ardından dört ay ve son olarak on iki ay sonra, takip eden yıl boyunca toplanmış. Araştırmacılar, “her iki grubun da 12 ay boyunca belirgin bir semptom azalması gösterdiğini” bildirirken, etki, müdahale grubunda “önemli ölçüde daha büyük” idi. Araştırmada belirtilene göre bu, “müdahalenin spontan remisyonun üzerinde ve ötesinde bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor.” Başka bir deyişle: terapi, bozukluğun şiddetini başarıyla azaltıyor.
British Columbia Üniversitesi’nde Psikiyatri Profesörü ve BC Çocuk ve Kadın Sağlığı Merkezi’nde Pediatrik Obsesif-Kompulsif Bozukluk Kliniği ve Araştırma Programının kurucu direktörü olan Dr. Evelyn Stewart‘ın söylediğine göre, son birkaç yıl göz önüne alındığında bu bulgular “tam zamanında” elde edildi. Araştırmaya dahil olmayan Stewart, çalışmaya eşlik eden bir yazıda gençlerin ekran başında geçirilen sürenin artmasına katkıda bulunabilecek “COVID-19’un ergenler arasındaki sayısız olumsuz etkisine” dikkat çekti.
Stewart’ın yazdığı üzere günümüzdeki gençler, “bire bir eğitimden ziyade çevrimiçi eğitime geçiş; spor ve diğer ders dışı etkinliklerin iptali; ve artan aile stresi, ebeveyn talepleri, sosyal izolasyon ve yapılandırılmamış veya denetlenmeyen zaman” ile başa çıkmak zorunda ve bu da birçoğunun oyun ve çevrimiçi topluluklarda teselli arayarak tepki göstermesine sebep oluyor. Bildiğimiz gibi, bu her zaman kötü bir şey değil, ancak yetişkinler arasında bahçecilik ve ekmek yapma gibi diğer pandemi kaynaklı faaliyetlerin aksine, gençler arasında internet kullanımı ve oyun davranışları, uzun vadeli riski artırabilecek bağımlılık yapıcı niteliklere sahip.
Araştırmacılar çalışmalarının birkaç sınırlaması olduğunu da belirtiyor: İdealden daha az katılımcıyla yapılan bir çalışma olduğu için sonuçların ne kadar genelleştirilebilir olacağı belli değil. Daha önemlisi, oyun oynamanın ve internet kullanım bozukluğunun doğası gereği, bu koşullara sahip kişilerin genellikle kendi kendine yardım terapilerine katılma konusunda pek iyi olmadığı ve katılabilecek öğrencilerin çoğunun katılmadığı anlamına geliyor.
Yine de araştırmacılar, sorunun tedavisinde önemli bir ilk adım attıklarını düşünüyorlar: “Video oyunları ve internet uygulamalarının aşırı kullanımı (özellikle devam eden COVID-19 salgını sırasında) artıyor ve bu da önleme ve erken müdahale ihtiyacının altını çiziyor. Bu denemeden elde edilen bilgi, insidans oranlarındaki düşüşü doğrulamak için daha büyük örneklemler ve yüksek riskli katılımcılarla yapılan takip çalışmalarında kullanılabilir.“
Kaynak: Chip