Ağlamak, insan doğasının en temel ve duygusal yönlerinden biridir. Üzüntü, mutluluk, heyecan veya korku gibi çeşitli duyguları ifade etmenin en doğal yollarından birini oluşturur. Ağlamak, birçok duyguyu serbest bırakmamıza yardımcı olur. Bu tür anlarda sıkça duyduğumuz bir ifade vardır: “Ağla, açılırsın.” Peki, bu sözün bilimsel bir temeli var mı? Yoksa sadece halk arasında söylenmiş bir klişe mi? Ağlamayı kötü bir davranış olarak görmemeliyiz.
Ağlamak, aslında vücudumuzun kendini koruma mekanizmalarından biridir. Bebeklik döneminde yüksek miktarda ağlama, onların ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olur. Bireyler olarak bizler de duygusal olarak zorlandığımızda, sosyal çevremizden ilgi ve destek alma ihtiyacı hissederiz. Bu bağlamda, ağlamanın birçok yararı bulunmaktadır.
Ağladığımızda, vücudumuzda stres hormonları salınır ve “vücudun doğal ağrı kesicisi” olarak bilinen endorfin hormonu açığa çıkar. Ayrıca, dökülen gözyaşlarının içeriğinde stres hormonları ve diğer toksinler bulunur. Stres altında iken ürettiğimiz gözyaşı, adrenokortikotropik hormon (ACTH) ile gözyaşını salgılayan bezlerdeki nörotransmitter reseptörlerini etkileyen hormonlarla doludur. Bunun yanı sıra, kaygı ve sinir durumunda ortaya çıkan manganez mineralinin seviyesi de ağlama sırasında düşer. Tüm bu kimyasallar, vücudumuzdaki dengeyi sağlamak için ağlama yoluyla dışarı atılabilir. Yani, “Ağla, açılırsın.” sözü, bilimsel bir temele sahiptir.
Ağlamak, özellikle de muhafazakâr toplumlarda genellikle zayıflıkla ilişkilendirilir. “Erkekler ağlamaz.” gibi ifadeler, bu yanlış algıyı pekiştirir. Ancak, gördüğümüz gibi, bu tür yargılar vücudumuzun kimyasıyla çelişmektedir. Ağlamayı bastırmak yerine, bu duygusal boşalımın sağlıklı bir yol olduğunu kabul etmeliyiz. Toksinlerin atılması ve ruh halimizin düzelmesi için ağlamak, gerekli bir eylemdir. Ağlayın, açılırsınız.
Kaynaklar: Harvard Publishing, BilimUp
İlginizi çekebilecek diğer konular: