Ağrı kesicilerin tarihi çok eskilere uzanıyor. Sümer’de, Antik Yunan’da ve Mısır’da mersin ağacının yapraklarında bulunan salisilik asit, ağrıyı dindirmek için kullanılıyordu. Modern tıbbın babası Hipokrat ise söğüt kabuğunu ağrı kesici olarak kullanırdı.
18. yüzyılda söğüt ağacının kabuğundan elde edilen toz; ağrı, ateş ve iltihap durumlarında ilaç olarak kullanıldı. Modern anlamda ilk ilaç ise yine söğüt kabuğundan yapılan aspirindir. Saf halde asetilsalisilik asit(ASA) molekülünün sentezlenmesiyle piyasaya sürülmüştür. Peki insanlık tarihinde bu kadar eskiye uzanan ağrı kesiciler nasıl oluyor da ağrıyı dindirmeyi başarıyor?
Ağrı mekanizmasının işleyişi oldukça karmaşıktır.
Vücüdumuzun herhangi bir yerindeki hücrelerde bir sorun olduğunda anlık olarak bu sorundan haberdar olamayız. Çünkü hücre düzeyinde gerçekleşir. Vücudumuz daha sonra “araşidonik asit” salgılayarak sorundan haberdar olmamızı sağlar.
Araşidonik asit, hücrelerdeki siklooksijenza (COX) adındaki enzimlere bağlanır ve prostaglandin oluşmasını sağlar. Bu sayede ağrı reseptörleri durumdan haberdar olur. Bu reseptörler omurilik ve deri arasında, kaslarda, bazı iç organlarda ve dişlerimizde mevcuttur. Reseptörler çok hızlı bir şekilde bu bilgileri beynimize iletir. Yani ağrıyı hissetmemizin öncesinde bu tepkime ve etkileşim zinciri yaşanır.
Peki ağrı kesiciler ağrıyı nasıl keser?
Aspirin gibi basit ağrı kesiciler ağrıyan bölgeyle temas ederek “prostaglandin” adlı kimyasal maddenin üretimini sınırlandırır. Bu sayede sinir uçları beynimize ağrı uyarısı gönderemez ya da gönderilen uyarı şiddeti azalır.
Ağrı başlamadan önce hücrelerde araşidonik asit salgılandığını ve bunların siklooksijenaz enzimleri ile bağlanarak prostaglandin oluşumunu sağladığını belirtmiştik. Siklooksijenaz enzimlerinin aktif bölgeleri araşidonik asit ile anahtar-kilit misali oldukça uyumludur. Ağrı kesiciler araya girip bağlanmayı engeller ve ağrı sinyallerinin beynimize iletilmesinin önüne geçer.
İlaçlar vücudun tamamına yayılır, belli bir noktaya odaklanmaz.
Eğer belli noktalara gidebilselerdi çok daha düşük dozda ilaç almak yeterli olurdu. Bu sayede ilaçların yan etkileri de önemli ölçüde azalırdı. Ayrıca ağrı kesicilerin ağrının nedenini kökten çözmediğini hatırlatmakta fayda var. Sadece beynimizin ağrıyı algılamasını geçici süreliğine durdurur. Bu nedenle ağrının kaynağının tedavi edilmesi oldukça önemlidir.
Kaynaklar: 1, 2
Kaynak: Webtekno