Uzun zamandır süregelen bir endişe, federal düzeydeki yargı önünde nihai bir karar ile geçmişe dönüştü. ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC) açısından bu dava, rekabetin korunması adına kritik bir döneme işaret ederken, Meta için ise bir ölçüm tahtasıydı. Dijital pazarda rekabetin nasıl işlediğine dair tartışmaların odak noktasında olan Instagram ve WhatsApp’ın satın alınması, iddiaların temel taşını oluşturmuştu. Ancak mahkeme, bu birleşmelerin Meta’nın piyasa gücünü kötüye kullanıp kullanmadığını net biçimde kanıtlayamadı.
ABD Bölge Yargıcı James Boasberg kararında, FTC’nin Meta’nın bugün hâlâ tekel konumunda olduğu iddiasını kanıtlayamadığını ifade etti. Bu sonuç, kamu otoritesinin, teknoloji devlerinin piyasa etkisini sınırlama çabalarında karşılaşabileceği zorlukları da gözler önüne serdi. Davanın seyrinde, Zuckerberg, Sandberg ve Mosseri gibi üst düzey yöneticilerin ifade vermesi, süreçteki önemli başlıklar arasında yer aldı.
İddiaların merkezi olan rekabet baskısının, özellikle TikTok’un yükselişiyle birlikte sektörde nasıl bir baskı oluşturduğuna yönelik değerlendirme, kararın şekillenmesinde belirleyici oldu. Eğer FTC davayı kazanmış olsaydı, Meta’nın bazı varlıklarını satmaya zorlanması gündeme gelebilirdi. Kayıtlar, kararın ardından tarafların tepkilerini ve olası temyiz ihtimalini de kapsıyor; FTC tarafı bu sonuçtan duyduğu hayal kırıklığını dile getirirken, Meta ise rekabet içinde faaliyet gösterdiklerini ve karardan memnun olduklarını kaydetti.
Şu an itibarıyla Meta için bu karar, uzun süredir devam eden karmaşık bir hukuk savaşı içinde önemli bir dönemeç olarak değerlendiriliyor. Dava sürecinde ortaya çıkan olanaklar ve rekabet baskısının dinamikleri, gelecekte benzer konular için de bir referans oluşturabilir. Kararın yankıları, hem teknoloji pazarının rekabet kuralları hem de regülasyon yaklaşımları açısından bir tartışma başlığı olarak kalmaya devam edeceğe benziyor.
