Diablo IV’ten kelam ederken Diablo III’ü anmasak olmaz. 2012 yılında çıkan oyun o periyot çok büyük ses getirse de bir ekip serinin fanlarını memnun etmeyi başaramamıştı. Diablo IV’te ise Blizzard bir yandan serinin köklerine geri dönmeye çalışırken, bir yandan da değişen oyun dünyasına ayak uydurma uğraşına girmiş ve çarçabuk söyleyebilirim ki bu iki amacının de üstesinden gelmeyi başarmış.
Oyunda kendimizi Diablo III’teki olayların 50 yıl sonrasında bir sefer daha cennet ile cehennem ortasında sonu gelmek bilmeyen savaşın ortasında buluyoruz. Olağan her vakit olduğu üzere tekrar ortada kalmış bir insanlık bizleri karşılıyor.
İzometrik görüş açısı ve açık dünya yapısı ile Diablo IV eski ile yeniyi harmanlarken, evvelki oyunlarda ziyarat ettiğimiz yerleri de tekrar ziyaretimize açıyor. Karanlık atmosferi havada uçuşan büyüle ile dozunda bir renk cümbüşü sunarken, üretimciler açık dünyada daha süratli dolaşabilmemiz için cet binme özelliğini de oyuna eklemeyi ihmal etmemişler.
Oyunda Adventurer, Veteran, Nightmare ve Torment olmak üzere 4 farklı zorluk düzeyi bulunuyor. Bu düzeylerden sonraki ikisini açabilmeniz için oyunu bir evvelki zorluk düzeyinde tamamlamanız isteniyor. Bu zorluk düzeylerinde sizleri daha güçlü düşmanlar, daha yüksek altın ve tecrübe kazanmanın yanı sıra öbür düzeylerde karşınıza çıkmayan özel itemler bekliyor.
Oyunu %100 halde bitirmeniz yaklaşık 50 saati bulurken, ana kıssayı tamamlamanız ise oynayışınıza bağlı olarak 20-30 saat arasında değişiyor. Yapımcıların oyunu açık dünya yapıp da içini birbirinin birebiri sonsuz misyonla doldurarak oynanış müddetini uzatma yoluna gitmemeleri de hoş olmuş.
Açık dünya demişken, oyunun başından itibaren ilerleyen safhalarda seyahat yapabileceğiniz bölgelere gidebildiğinizi belirteyim. Fakat RPG oyunlarının kimilerinde tercih edilen ve benim de hiç sevmediğim, karakterinizin düzeyine nazaran belirlenen düşman düzeyi bu oyunda da mevcut. Bu biçimde olmamanız gereken vakitte yanlış yerde bulunsanız dahi düşmanlarınızı alt edip yola devam etme imkanınız oluyor. Alışılmış bu özellik bazılarının güzeline gidebilir de.
Diablo IV’ün serinin öbür üretimleri üzere izometrik kameraya sahip olduğunu belirtmiştik. Bu görüş açısı kimi insanların güzeline gitmeyebiliyor. Birinci sefer Diablo serisi ile tanışacak oyuncuların kendilerini Witcher III ya da Elder Scrolls V: Skyrim stilinde bir oyunun beklemediğini bilmelerinde fayda var. Bununla birlikte Diablo IV bir RPG oyunundan beklenen, karakter geliştirme, silah/zırh kombinleri yapma, bunları geliştirme, iksir kullanarak karakterinizin çeşitli güçlerini artırma üzere olmazsa olmaz elementleri de bünyesinde barındırıyor. Karakterinizi farklı bir yetenekte güçlendirmiş olsanız bile bir ölçü para karşılığı yeteneğinizi değiştirebilme imkanınız da bulunuyor. Böylelikle farklı yeteneklere ağırlaşmak için oyuna tekrar baştan başlamanız gerekmiyor.
Diablo IV’ün Türk oyuncularına en büyük sürprizi ise elbet Türkçe lisan desteği ile gelmesi. Her ne kadar birtakım çeviriler biraz eğreti dursa da oyunda yer alan lisanlar ortasında Türkçe’nin bulunmasını destekliyor ve bu durumun artarak devam etmesini umuyorum.
Diablo IV için fazla kelama gerek olmadığını düşünenlerdenim. İzometrik kameraya sahip üretimlerle bir sıkıntınız yoksa, cennet-cehennem temalı, karanlık atmosferli oyunları seviyorsanız, RPG oyunlarından hoşlanıyor ve kaliteli bir öykü ile hoş bir vakit geçireceğiniz oyun arıyorsanız Diablo IV oynamanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
