Günümüzde X ışını tıp başta olmak üzere, elektrik üretimi, hayvancılık, tarım, yer bilimleri, biyolojik arıtma, gıda muhafazası, arkeoloji ve kriminoloji gibi birçok alanda kullanılmaktadır.
Gelin, X ışınının tarihine ve tıbbi alanda ilk kullanılış hikayesine yakından bakalım.
Wilhelm Röntgen, 8 Kasım 1895 tarihinde, ne olduğunu bilinmediği bu sebeple “X Işını” olarak adlandırdığı bir ışın türünü keşfetti.
Röntgen, laboratuvarında deney yaparken bir cam tüpü ışık geçirmeyecek biçimde siyah kağıtla sardı. Havası vakumla boşaltılmış silindir şeklindeki bu tüpün bir ucuna artı, diğer ucuna eksi metal elektrotlar bağladı (Crookes tüpü). Röntgen, bu deneyde “elektronların” eksi uçtan artı uca gitmesini beklerken hiç beklemediği bir şey gerçekleşti.
İçerisi zifiri karanlıkken ve tüpten elektrik akımı geçtiği anda masanın üstünde bir ışık çaktığını ve yeşilimsi bir parıltının masanın üstünde duran bir levhadan yansıdığını fark etti. Üzeri baryumplatinosiyanid kaplı bu levhayı uzaklaştırarak deneyi tekrarladığında yine aynı sonucu aldığını fark ederek “Bilinmeyen” bir ışın bulduğunu anladı.
İlk röntgeni, karısının yüzük takılı eli ile çekti.
Başlarda X Işını olarak adlandırılan bu ışına daha sonraları Wilhelm Röntgen’e ithafen “Röntgen Işını” da denildi.
X ışınları, 29 Ocak 1896 tarihli “La Semaine Medicale” isimli Fransız dergisinde duyuruldu ve bu dergi sayesinde Türkiye’de radyolojinin öncüsü olarak anılan Esad Feyzi Bey, X ışınlarını öğrenmiş oldu.
Tekniği dergiden öğrenen Gülhane Askerî Tıbbiye son sınıf öğrencisi Esad Feyzi Bey, X ışınlarını elde etmeyi başardı ve böylece Türkiye’de X ışını ile ilk radyografiyi yaptı. İlk denemede Feyzi Bey’in yanında olan İstanbul Tıp Fakültesi profesörlerinden Akil Muhtar Özden, ilk deneme hakkındaki şaşkınlığını bir yazısında şu cümlelerle ifade etti:
“Bir fotoğraf camı, birkaç kat siyah kâğıtla örtülü olarak masanın üstüne kondu. Tüp yerleştirildi. Camın üstüne de ben elimi koydum. Nihayet zaman kâfi görüldü. Hemen koştuk, karanlık odaya tıkıldık. Resmi tab ettik. Türkiye’de X ışını ile ilk radyografi yapılmıştı. Elimin kemikleri fark ediliyordu. Benim o anda uzun boylu, sevimli yüzlü, zeki gözlü Esad Feyzi için hissettiğim sevgi ve hayranlığı tasvir edemem. Sonra başka ellerin de resimleri alındı.”
Esad Feyzi, Rıfat Osman ile birlikte “Bilinmeyen Şualar” adını verdiği röntgen cihazını yaygınlaştırmak amacıyla Yıldız Hamidiye Sultan İmparatorluk Hastanesi baş cerrahı Prof. Dr. Cemil Topuzlu’ya başvurdu. Cemil Topuzlu’ya verdikleri dilekçede şunlar yazılıydı:
“Yaralı Osmanlı Gazileri’nin yüce Yıldız Hastahanesi’nde tedavi altına alınacakları minnet ve şükranla okunduğundan Askeri Tıbbiye’nin fizik laboratuvarında bulunan ve az noksanı olan, bilinmeyen şualar cihazının adı geçen yüce hastahaneye nakli ile bedenin derinliklerinde yeri bilinmeyen mermi parçaları ile çeşitli durumlarda meydana gelen kemik kırıklarının mahiyetlerini tayin için adı geçen cihazın tarafımızdan kullanılmasına ve bu suretle X ışınları ameliyesi şerefinin medeniyet dünyasında Osmanlı tıbbına verilmesine ve yaralıların uzun acılarından kurtarılmalarına lütfen zât-ı âli-i üstâdenelerinin tavassut buyurmasını arz ve istirham ederiz. Esad Feyzi, Rıfat Osman.”
Prof. Dr. Cemil Topuzlu, bu dilekçe ile gelen isteği kabul etti; böylece Yıldız Hastanesi’nde yaralılara tanı koymak amacıyla X ışınları kullanılmaya başlandı.
İlk röntgen, Türk-Yunan savaşında yaralanan Boyabatlı Mehmet adında bir erin sağ bileğindeki şarapnel parçasını tespit etmek amacıyla çekildi. Böylece röntgen, savaş sırasında yaralı erlere de yardım etmeye başladı.
Sultan Abdulhamid, Dr. Esad Feyzi Bey ve Dr. Rıfat Osman’ı ödüllendirdi.
Abdülhamid, bu gelişmelerden çok memnun oldu ve 15 sikke altın vererek bu iki hekimi ödüllendirdi.
Kızılhaç organizasyonu grup başkanı Dr. Hermann Küttner, hastaneyi ziyareti sırasında gördüğü bu uygulamadan etkilendi ve 1898’de dönemin Alman İmparatoru Kaiser Wilhelm’e verdiği raporun ardından Yıldız Hamidiye Etfal Hastanesi’ne modern bir röntgen cihazı hediye edildi.
Dr. Esad Feyzi Bey, X ışınlarını okullarda ders olarak anlatmaya başladı.
Esad Feyzi Bey, okullarda ilm-i hikmet-i tabiye, ilm’ül-arz ve ilm’ül-maadin derslerini vermeye başladı. Röntgen ışınlarını tanıttı ve Tıbbiye’nin derslerine dâhil etti. Ayrıca baş Cerrah Cemil Topuzlu’ya ricada bulunarak cerrahi bölümünde, “Röntgen Şu’a’atı il Muayene Şubesi” adında bir birimin açılmasını sağladı.
Esad Feyzi Bey, X ışınları ile çalışmalarını “Röntgen Şu’a’atı ve Tatbikat-ı Tıbbiye ve Cerrahiyesi” isimli kitabında topladı. Böylece ülkemizde X ışınları hakkındaki ilk kitabı yazmış oldu.
Bu eserin son kısmında, X ışınlarının uygulama alanları şu şekilde sıralanmıştı:
- “Kurşun ve top parçalarının bedendeki yerlerinin tayininde
- Özellikle çocuklarda rastlandığı üzere yemek borusuna kaçan yabancı cisimlerin yerlerinin tayininde
- Vücudun herhangi bir bölgesine batan ve kırılan iğne, tığ gibi cisimlerin yerlerinin tayininde
- Kırık, burkulma ve eklem çıkıkları tedavisinde
- Kemik hastalıklarının (kemik zarı iltihabı, kemik iltihabı, ilik iltihabı, kemik tüberkülozu, kas tüberkülozu, kemik sertleşmesi gibi) tanısında
- El ve ayak çarpıklıklarının incelenmesinde
- Böbrek ve mesane taşlarının teşhisinde
- Uterustaki fetüsün doğum öncesi ya da doğum zamanındaki durumu ve pozisyonunun tespitinde
- Adli tıp sahasında
- Gerçek elmasın sahte elmastan tefrikinde
- Posta aracılığıyla gönderilenlerin incelenmesinde
Esad Feyzi Bey, 1901 yılında 28 yaşında iken yüzünde çıkan bir yaranın menenjite çevirmesi nedeniyle hayatını kaybetti.
Kaynak: Webtekno